34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
43,3470£% -0.52
3.005,41%1,48
2.705,79%1,29
9.549,89%1,94
23 Kasım 2024 Cumartesi
Güven, tüm gerçek ilişkilerin temel taşını oluşturur. Kişi ne kadar konforlu bir yaşam sürse de, başkalarıyla bağ kurma ve ilişkiler içinde bulunma ihtiyacı her zaman vardır. Konforlu bir hayat, ilişki eksikliğini asla gidermeyecek bir unsurdur. Bu anlamda, kişiler arası ilişkiler, yeri doldurulamaz bir ihtiyaçtır. Bu önemli ihtiyacın hem başlangıcında hem de sürdürülmesinde en kritik unsur güvendir.
Güven hissine sahip olan bir kişi, ailesi tarafından sevileceğine, ihtiyaç duyduğunda destekleneceğine, saygı duyduğu kişilerden saygı göreceğine ve insanlardan zarar görmeyeceğine inanır. İlişkilerini bu sağlam inanç doğrultusunda şekillendirir. Ancak bazı sebeplerle yaşanan güven kaybı, bireyin ilişkilerine ve hayata dair inanç sistemini sarsabilir.
İlişkilerde güven kaybına yol açan iki temel etken bulunmaktadır:
Birinci durum, genellikle ihmalin; ikinci durum ise istismarın varlığını işaret eder. Her iki durum da bireylerin ilişkilerine dair güvenini sarsar ve yeniden güven duyabilmeyi engeller.
Güvenin zedelenmesi, bireyin hayatındaki birçok alanı etkiler; düşünceler, duygular, davranışlar ve ilişkiler. Güvensizlik, öncelikle kişinin diğer insanlara ve dış dünyaya karşı düşüncelerini olumsuz etkiler. Kişi, güvensizliğe yol açan durum veya kişi nedeniyle aşırı genelleyici düşüncelere kapılabilir. Dış dünyanın tamamen kötü bir yer olduğu, en yakın insanlardan bile zarar görebileceği ve bu nedenle kimseye güvenmemesi gerektiği düşüncesi hakim olabilir.
Güvenin sarsılması, kişinin zihninde ‘hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı’ düşüncesini doğurur. Bu durum, umutsuzluğa ve kaygıya yol açar. Kişi, güven kaybı yaşadığı için tetikte hissetmeye, kaygı duymaya ve diğerlerinden gelebilecek zararlara karşı şüphe içinde yaşamaya başlar. Güveni sarsılan birey, kalbinde büyük bir acı hisseder; kalbi, parçalanmış bir vazo gibi kırılmıştır. Vazo, tutkalla yapıştırılabilir belki, ancak bu, onu kırılmadan önceki haline geri döndüremez.
Güvensizliğin davranışlar üzerindeki etkilerine baktığımızda, kaçınma ve kontrol davranışlarının öne çıktığını görebiliriz. Kaçınma eğiliminde olan güvensiz bir kişi, insanlardan izole olabilir, duygusal yatırımını insanlardan çekip hayvanlara yönelebilir. İlişki kurmak yerine evcil hayvanlar besleyebilir ve ihtiyaç duyduğu duygusal bağı bu hayvanlarla karşılamaya çalışabilir. Bu şekilde kendini incinmekten ve aldatılmaktan koruyabilir ama bu durum, onu yakın ilişkilerden mahrum bırakır.
Güvensizliğin etkilediği en önemli alan, ilişkilerin kendisidir. Kişiler, ilişkilerinde güven hissetmediklerinde birbirlerine yakınlaşamaz, bağ kuramaz ve kendilerini ilişkiye teslim edemezler. Güvenin olmadığı ilişkiler, yüzeysel, sığ ve samimiyetten uzaktır. Güvensizlik nedeniyle kişi, kendini ilişkiye kapattığında yalnızlık ve değersizlik hisleriyle baş başa kalabilir. Bu durum, depresyon ve anksiyete bozukluğu gibi psikolojik rahatsızlıkların gelişmesine zemin hazırlayabilir.
Güvensizliğin yol açtığı hasar düşünüldüğünde, bu durumun bireyin hem kişisel hem de sosyal hayatına büyük zarar verdiği açıktır. Bu hasarın onarılması ve yeni hasarların önlenmesi, kişinin güvenebilme kapasitesini yeniden hayata geçirebilmesiyle mümkündür. Ancak güvenin yeniden inşası, sanıldığından daha zordur ve bunun gerçekleşmesi için uzun bir zamana ihtiyaç vardır.
Güvenin yeniden inşası sürecinde, hem güvensizliğe yol açan hem de güveni sarsılan kişilerin sorumluluk alarak çözüme yönelik adımlar atması önemlidir. Atılacak her adım, güveni tesis edecek bir yapı taşı niteliği taşıyacaktır. Güvensizliğe yol açan kişi, onarıcı girişimlerde bulunmalı; yol açtığı hasarı, hem davranışlarıyla hem de sözleriyle tamir etmeye çalışmalıdır. Bu kişi, güvenini sarstığı bireyin yeniden güvenebilmesi için zamana ihtiyaç duyduğunu bilmelidir. Aynı zamanda, güven sarsıcı davranışlardan uzak durmalı, karşıdaki kişinin kırgınlık ve öfke hislerine karşı anlayışlı olmalıdır. Tüm bu süreç, sabırla karşılanmalıdır.
Güveni sarsılan birey ise, yaşadığı güven kaybı sonrası temkinli davranmasının son derece anlaşılabilir olduğunun farkında olmalıdır. Güven, son derece kıymetli bir duygudur ve herkesle hissedilmesi beklenemez. Güvensizlik sonrası güvenin yeniden inşası sürecinde, aşırı genelleyici yaklaşımlardan ve kendini izole etmekten kaçınmak; zor da olsa ilişki içinde kalmaya çalışmak ve karşıdaki kişinin güven adına çabalarını takdir etmek, sürecin olumlu sonuçlanmasına katkıda bulunacaktır.
Bu süreçte taraflar arasında tekrarlanan olumlu deneyimler ve güven sarsıcı bir durumun yaşanmaması, güvenin yeniden hissedilmesine yardımcı olacaktır. Güven, hepimizin temel ihtiyaçlarından biridir ve son derece kıymetlidir. Güvensizliğin yol açtığı hasar, ancak güvenin yeniden inşası ile onarılabilir. Hiçbirimiz, zarar görme endişesiyle tetikte olmak ve kaygı yaşamak istemeyiz. Güven, hepimiz için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır; çünkü güven, kendimizi ilişkiye bırakabilmenin ön koşulu, duygusal yaralarımızı sarma umudu ve en önemlisi de ötekinin davranışlarına karşı savunmasız olma arzusudur.
Kaynak: Doktor Sitesi