34,6481$% 0.26
36,3802€% 0.2
43,5972£% 0.24
2.929,20%0,40
2.628,53%0,10
9.636,12%-0,25
26 Kasım 2024 Salı
Patronlar Dünyası’nın haberine göre; Hürriyet’ten Fırat Aydınus, Uğur Meleke, Güntekin Onay ve Mehmet Arslan, Futbol Konseyi’nde geçtiğimiz haftanın futbol olaylarını masaya yatırdı. İşte değerlendirmelerin detayları:
Icardi’nin yokluğu, Okan Buruk’u farklı arayışlara sürüklüyor. Bodrum maçındaki Galatasaray’ı pek beğenmedim; rakip alan baskısı ve coşkusundan uzaklardı. Volkan Demirel’in yeni devraldığı Bodrum’un direnci de etkiliydi. Rakip 10 kişi kalmasa belki de skoru bulamayacaktı Galatasaray. Ama öyle bir forvet hattı var ki, şapkadan tavşan çıkarıyorlar. Bodrum maçı, takımda bir gerileme olduğu hissini uyandırdı. En ufak bir takılma onları strese sokar.
Galatasaray’ın üçüncü sezonu yarılayan istikrarlı bir çizgisi var. Buruk ve futbolcuları tebrik etmek gerek. Ancak Buruk’un dizilişi bazen fazla kurcalanıyor. Süper Kupa ikinci yarısında 4-4-2’ye dönüş ve Young Boys ile Kasımpaşa maçlarının sonuçları ortada. Üçlü savunmayla Elfsborg’dan 3, Samsun’dan 2 gol yenen maçlar da savunma sorunlarını gözler önüne serdi. Bodrum maçının ilk yarısındaki görüntü de pek iç açıcı değildi.
Galatasaray kötü oynarken de kazanmayı başarıyor. Ülkemizde görüşler genellikle sonuca endeksli olduğundan, takım kazandıktan sonra ne sistem ne de oyun pek sorgulanmaz. Ama şu bir gerçek; şampiyonluk yolunda en önemli adımlar, iyi oynamadan kazanılan maçlardır. Kazanmak için gol atmak gerekir ve Galatasaray golcü konusunda en etkili takım. Icardi yoksa Osimhen’i, o da yoksa Batshuayi’si var.
Galatasaray Bodrum 10 kişi kalmasa maçı kazanır mıydı, bu sorunun cevabını vermek tabii ki mümkün değil. Ancak o maçtaki koşullardan dolayı oyuncuların konsantrasyonunun düşük olduğunu gözlemledim. Takımlar zaman zaman böyle maçlar oynar. Önemli olan bu dönemlerde 3 puanı almaktır. Buruk’un 3’lü savunma kurgusu, Icardi ve Osimhen’i beraber oynatabilmek açısından mantıklıydı. Ancak çift santrfor oynamayacaksa 3-1-4-2’ye gerek yok.
Beşiktaş net bir şekilde sıkı çalışmıyor. Sezon başındaki tempo, dinamizm ve form yok. Son bir ayda düşüş çok keskin oldu. Kolay kolay gol yemeyen takım artık pres yapamıyor, baskıya karşılık veremiyor ve pozisyon üretmekte zorlanıyor. Duran topları ne savunabiliyor ne de kullanırken etkili olabiliyor. Maçların ikinci yarısında belirgin bir düşüş gözlemleniyor. Tüm bunlar, antrenman temposunun yeterli düzeyde olmadığını gösteriyor. Milli arada 5-6 gün izin yapmak nedir ki! Yaşanan bu düşüşün sorumlusu kesinlikle Van Bronckhorst ve ekibi.
Kendi evinde ilk 10 dakikada 2-0 öne geçtiğin bir maçı 4 gol yiyerek kaybediyorsan, son 2 iç saha müsabakasında 7 gol yiyorsan ve Beşiktaş olarak ligin henüz 3’te 1’i tamamlanmışken lider ile aranda 13 puan fark oluşup 6. sırada yer alıyorsan; bunun sorumlusu, seçimde ve sezon başında en yüksek perdeden vaatleri sıralayan yönetimdir, oynattığı bu oyun ile gidişata çare bulamayan teknik adamdır ve sahada bu skorlara isyan etmeyen, reaksiyon göstermeyen, mücadele vermeyen futbolculardır.
Bir takımda işler kötü gidiyorsa en büyük sorumlu teknik direktördür. Sezon başı neredeyse sıfırdan kuruldu bu takım. Yeni transferler, yeni hoca ve yeni bir yönetimle. Süper Kupa maçında Galatasaray’ı yendikten sonra hem takım olarak hem de bireysel anlamda gelişim gösteremediler. Göztepe Teknik Direktörü Stoilov, “Duran toplarda Beşiktaş’ın zaafını biliyorduk” derken, dersine ne kadar iyi çalıştığını gösteriyor. Van Bronckhorst ise, Göztepe’nin bu planına hiçbir önlem almadan, “Üçüncü golden sonra disiplini kaybettik” açıklaması yaptı. Bu iki açıklama bile kötü gidişi özetliyor.
Ana sorumlu elbette Van Bronckhorst. Elinde orijinal sol kanat Bahtiyar Zaynutdinov varken Masuaku’yu önde başlattı. Bahtiyar’ın bu sezon Beşiktaş’ta toplam aldığı dakika sayısı 5’ken milli takımda 480 dakika oynamış durumda. Israrla Zaynutdinov’u görmezden geliyor. Ayrıca Beşiktaş’ın bu sezon kornerden bulduğu gol sayısı 1. Göztepe tek maçta iki korner golü attı Beşiktaş’a. Eğer Van Bronckhorst İngiltere’de çalışıyor olsaydı, tribünler ona “Ne yaptığının farkında değilsin” tezahüratı yapardı. Bence ne yaptığının farkında değil Hollandalı.
Fenerbahçe için sanırım kırılma anı AZ Alkmaar deplasmanı oldu. Mourinho’nun sabit fikirli oyuncu seçimleri ve pragmatik yaklaşımı Alkmaar’da iflas etti; o günden sonra farklı sporculara yöneldi. Sivas ve Kayseri maçlarında taze şanslar verdiği Mert Hakan Yandaş ve Oğuz Aydın gibi oyuncular, yıldızlaştılar ve gözleri parlayan bu sporcu grubu 180 dakikada 10 gol attı. Bu 180 dakikanın en önemli yıldızı Mert Hakan’dı. Ayrıca Avrupa listesine Oğuz’un değil Cengiz Ünder’in yazılmasının da ne kadar büyük bir hata olduğu ortaya çıktı.
Beşiktaş için söylediklerimin tam tersine şu görülüyor ki, Fenerbahçe Jose Mourinho tarafından sıkı çalıştırılıyor. Oyuncu grubunun kazanma arzusu oldukça yüksek. Forma rekabeti arttıkça takımın oyunu da güçleniyor. Mert Hakan Yandaş ve Oğuz Aydın’ın performansları, ayrıca Samet’in de iyi oyunu bunun göstergesi. Mourinho, haftalar geçtikçe ligi ve takımını daha iyi tanıyor. Oyuncularını asla boş bırakmıyor ve ipleri güçlü bir şekilde elinde tutuyor. Fenerbahçe’nin şu anda tek sorunu En-Nesyri’nin istenen seviyeye ulaşmaması.
Oğuz Aydın’ın “Ben buradayım” mesajı verdiği maçta Fenerbahçe, taraftarına bir ara Samsun ve Göztepe maçlarını hatırlatsa da silkelenip 6 gol atarak farklı kazandı. Kanarya, gerek Sivasspor maçı gerekse Kayserispor deplasmanında beklenen üst düzey oyunu gösteremese de iki karşılaşmada toplam 10 gol atarak bol gollü galibiyetler izlettirdi. Fenerbahçe’deki en önemli pozitif gelişme, ilk defa Süper Lig’de ilk 11 oynayan Oğuz Aydın ve Mert Hakan Yandaş’ın gösterdikleri parlak performansla ön plana çıkmalarıydı.
Nihayet diyebileceğim kalitede bir Fenerbahçe izledim. Bunda en büyük etken, 11’de yer alan yerli oyuncuların farkı ve adanmışlığı. Mert Hakan Yandaş ve Oğuz Aydın, fark yaratan isimlerin başındaydı. Rakipten hep bir adım önde müdahale ettiler topa. Bu reaksiyon, oyun kalitesini yukarı çekti. Oğuz Aydın için küçük bir not düşmek isterim; attığı o iki golü unutmalı, hiç atmamış gibi devam etmeli çalışmaya. 3-4 hafta önce “Mourinho bir şeyler hazırlıyor” demiştim. Sanırım ikinci devre çok daha farklı bir Fenerbahçe izleyeceğiz.
Saha zemini, rakip direnci, soğuk ve yağmurlu hava… Kolay maç, kolay rakip duygusu bizi bozdu; sadece futbolcuları değil, teknik direktör Vincenzo Montella’yı da. “Başarı gibi başarısızlıkta da teknik adam sorumlu” demiştim. Montella, milli takımın başına geldiği ilk günden itibaren ilk kez kötü bir sınav verdi. Karadağ maçına hiç de iyi hazırlanamadığımız ortaya çıktı. Macaristan ile oynayacağımız play-off maçı, (hiç istemem ama) İtalyan teknik direktörün son maçı olabilir.
Ben milli takımımızın Uluslar Ligi’ni, özellikle de son Galler-Karadağ maçlarını doğru ele alamadığını düşünüyorum. Dünya Kupası play-off fırsatının farkında galiba kimse değildi. Grubu lider bitirsek, büyük ihtimalle 4 play-off biletinden birini cebe koymuştuk. Dikkatimi çeken bir diğer konu da Türkiye’nin bir milli takım stadının olmaması. Gürsel Aksel’deki İzlanda maçının atmosferine bayılmıştım. Küçük ama çok iyi bir atmosfer yaratıyorlar. Ben iç saha maçlarımızın çoğunlukla İzmir’de oynanması taraftarıyım.
Karadağ maçı bizim için büyük hayal kırıklığı. Galler’i yenmiş olsak, Karadağ karşısında kaybetme lüksümüz vardı. Çok önemli olan grup liderliğini, 5 maçta sıfır puan almış Karadağ karşısında ellerimizle Galler’e hediye ettik. Arda Güler, Kerem Aktürkoğlu, Kenan Yıldız, Orkun Kökçü gibi yurt dışında yıldızı parlayan oyuncularımız varken, Karadağ maçında aldığımız yenilginin izahı yok. O koşullarda Yunus Akgün yerine sağ kanatta Barış Alper Yılmaz tercih edilebilirdi. Ancak Vincenzo Montella, ne yazık ki Barış Alper’i sürekli santrforda kullanıp adeta heba etti. Montella, santrfor sorununu bir türlü çözemedi, Adana Demirspor’daki 4-6-0 formasyonunu da milli takıma enjekte edemedi.
Elde böyle bir jenerasyon varken ve grupta bu takımlarla mücadele ederken A Ligi’ne direkt çıkmamız gerekiyordu. Bu gruptan lider çıkmak, play-off’ta Macaristan ile oynayıp A Ligi’ne yükselmekten daha kolaydı. Hava şartları ve zemin nasıl olursa olsun, daha önce oynadığı tüm müsabakaları kaybeden ve bizim maça kadar 1 gol atıp 8 gol yiyen Karadağ’dan 3 gol yemenin izahı olamaz. Bu grupta ikinci olup play-off oynayacak olmamız, kabul edilebilecek bir durum değildir.
Kaynak: Patronların Dünyası