İsrail’in Ekolojik Terörü ve Filistin’deki Su Krizi

Yusuf Balıkçı'nın Ensonhaber.com'daki haberine göre, İsrail'in 7 Ekim 2022'den bu yana Filistin'de sürdürdüğü soykırım, tüm acımasızlığıyla devam ediyor. Çete devletinin durmak bilmeyen saldırıları, sürekli olarak uluslararası gündemin en üst sıralarında yer alıyor, ancak İsrail'in bu eylemleri bir türlü durdurulamıyor. Gazze'de yaşanan soykırıma rağmen, aslında İsrail'in zorbalık ve vahşet portföyünde birçok başka unsur da bulunuyor. Bunlardan biri, binlerce Filistinliyi yavaş yavaş sağlıksız hale getiren ve nihayetinde ölüme yol açan “ekolojik terör”.

Su Hakkının İhlali

Uzun yıllardır Filistin topraklarını işgal eden İsrail, burada yaşayan sivillerin birçok evrensel temel insan hakkını ihlal ediyor. İnsan hayatına yönelik somut askeri saldırıların yanı sıra, daha az dikkat çektiği düşünülen olaylar da sürekli olarak uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukukunu ihlal ediyor. Aslında, İsrail kurulmadan önce de Yahudi işgalcilerin kitleler halinde Filistin’e gelmesiyle, Filistinlilerin çevre, su, tarım ve hayvancılık varlığına yönelik saldırılar başlamıştı. Uluslararası insancıl hukuka göre, çatışmaya müdahil olan tüm taraflar hem sivilleri hem de onların mülklerini korumakla yükümlüdür; ancak İsrail, bu temel kuralı yıllardır hiçe saymaktadır.



Nüfusun Sadece Yüzde 10'u Temiz Suya Ulaşabiliyor

Gazze’ye sürekli süren işgallerle zorla itilen Filistinliler, bu denli dar bir alanda yoğun nüfus nedeniyle uzun yıllardır temiz suya erişim sorunu yaşamaktadır. Gazze, kilometrekareye düşen insan sayısı bakımından dünyanın en yoğun nüfusuna sahip bölgelerinden biridir. Dünya Bankası'nın 2005 yılı raporuna göre, Gazze'deki su rezervleri uzun bir süredir "kriz seviyesi"nde bulunmaktadır. UNICEF'in altı yıl önceki araştırması ise, Gazze'deki nüfusun yalnızca yüzde 10'unun temiz suya erişebildiğini ortaya koymuştur. Göçmen ve mülteci sorunları üzerine çalışan birçok uluslararası sivil toplum kuruluşunun raporları, İsrail saldırılarından kaçarak çevre ülkelere sığınan Filistinli mültecilerin en az yüzde 90'ının, kamplardaki olumsuz koşullar nedeniyle temiz suya erişimlerinin olmadığını göstermektedir.

Kanalizasyon ve Deniz Suyu ile Dolu Kuyular

Yıllardır, temiz suyun Gazze'deki yerleşim birimlerine ulaşması için gerekli olan pompa sistemleri ve boruların alımını ya yasaklayan ya da zorluk çıkaran İsrail, Gazzelilerin kendi imkânlarıyla kuyular açmasına neden olmuştur. Ancak bu kuyuların sularına kanalizasyon ve deniz suyunun karışması, bölgede ciddi sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Gazze'deki su erişim probleminin çözülebilmesi için altyapı inşaatlarına ihtiyaç vardır. Ancak İsrail, gerekli demir ve çimentonun askeri amaçlarla kullanılabileceği iddiasıyla bu malzemelerin tedarikini sürekli engellemektedir. Bu bağlamda, İsrail, malzemelerin gümrükte bekletilmesiyle ithalat iznini geçersiz kılmakta ve "süre doldu" diyerek donanımları geri göndermektedir.

Günde 13 Saat Elektrikle Tarım Yapmaya Çalışmak



İsrail'in çevre sorunlarına yol açan diğer bir uygulaması ise bölgeye verilen elektrikte kesintiye gitmesidir. Uzun yıllardır uygulanan bu yöntemle, Gazzeliler günde ortalama yalnızca 13 saat elektriğe ulaşabilmektedir. Bu durum, zaten saldırılarla büyük ölçüde tahrip olmuş su aktarım sistemlerini daha da işlevsiz hale getirmekte, arıtma tesislerinin çalıştırılamamasına neden olmaktadır. Oluşan olumsuz şartlar, dar alanlarda salgın hastalıkların yayılmasına zemin hazırlamaktadır. Bu süreçler sonucunda tarım sulaması için gerekli enerji sağlanamadığı için verimli ürün ve hasat elde edilememektedir.

İsrail, Gönderdiği Su Zayi Olsun Diye Eski Boruları Değiştirmiyor

İsrail, 30 yıl önce imzaladığı Oslo Anlaşması gereğince Gazze’ye yılda 5 milyon metreküp su vermekle yükümlüdür. Ancak, kendi sınırları içindeki aktarma sistemini kasten iyileştirmemesi nedeniyle suyun büyük bir bölümü kaybolmakta; ayrıca kanalizasyon suları bu hatta karışarak Gazze'ye ulaşan suyu içilemez hale getirmektedir.

Kimyasal Gübreye Mecbur Kalınca



Gazzeli çiftçilerin su kaynaklı diğer bir sorunu ise tarımsal verimlilikle ilgilidir. Su ambargosundan ötürü verimi düşen Filistinli çiftçiler, açığı kapatmak amacıyla yoğun bir şekilde kimyasal gübre ve zirai ilaç kullanmaktadır. Bu durum, kuyu sularına nitrat karışmasına neden olmakta, zehirli suların içilmesi ise Filistinli bebek ve çocuklarda büyüme ve zihin gelişimi problemleri yaratmaktadır. Ekim 1950’de yürürlüğe giren Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, işgalci güçlerin su kanalları, arıtma tesisleri, kanalizasyon boruları, tarım alanları, bahçeler ve diğer tüm doğal varlıklara zarar vermemesi gerektiğini belirtmektedir; ancak İsrail, yıllardır bu kurallara da riayet etmemektedir.



Tanklar Tarla ve Bahçeleri Bozuyor, Traktörleri Ezip Geçiyor



Çeşitli uluslararası kuruluşların yıllar içinde Filistin’e yönelik gözlem sonuçları, ekolojik tahribatın boyutlarını ortaya koymaktadır. Uydu fotoğraflarının karşılaştırılması, Gazze’deki çiftlikler ve ağaçların yarıya yakınının yok olduğunu göstermektedir. Yıllar içinde, hava saldırılarıyla tarım arazileri, meyve bahçeleri ve zeytinlikler hızla yok olmuştur. Hava saldırılarının ardından gelen kara birlikleri ise özellikle tarla, bahçe ve zeytinlikleri hedef almaktadır. Tanklar, traktör ve diğer tarım araçlarını kullanılmaz hale getirmekte; bu arada, İsrail saldırılarıyla hemen her şey yıkılırken, yemek pişirme ve ısınma için ağaç kesiminin artması Gazze’nin orman varlığını her geçen gün azaltmaktadır.

Açlığa Yol Açan Ablukalar

İsrail, neredeyse kurulduğu ilk günden itibaren Gazze’yi karadan, denizden ve havadan abluka altına alarak kuşatmıştır. Bu ablukayı en insani alanlara dahi genişleterek, Gazze’ye verilen yakıt, elektrik, gıda ve suyu sık sık kesmektedir. Bu durum, Gazzelilerin aşırı derecede açlık çekmesine ve beslenme yetersizliğine neden olmaktadır. Açlık ve tıbbi malzeme yoksunluğu, bir savaş stratejisi olarak kullanılmaktadır. İşgal altındaki Gazze, Doğu Kudüs ve Batı Şeria topraklarındaki Filistinli sivillerin su hakkı başta olmak üzere tüm temel insan haklarından mahrum bırakılmasının ana sorumlusu olan İsrail, bu insanlık dışı yöntemlerle tarımdan içme suyuna, kanalizasyondan yeterli beslenmeye kadar uzanan bir ekosistemi felç etmektedir. Bölgede kasıtlı olarak bozulan ekolojik denge, saldırı yöntemleriyle öldürülme, yaralanma ve sakat bırakılma risklerini artırarak çok daha ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir.



İsrail’e Uluslararası Adalet Divanı'nda Hesap Soruluyor Ama...

Bu durumu kalıcı hale getiren İsrail, son olarak Uluslararası Adalet Divanı’nda (International Court of Justice) karşılaştığı davada, sonucu pek de umut verici olmayan bir süreçle yüz yüze kalmıştır. Bu davada, İsrail başta soykırım olmak üzere sekiz insanlık suçuyla suçlanmaktadır. Bu suçlar arasında şunlar yer almaktadır:

- Arş. Gör. Fatih Tuna, “İsrail’in Filistin Topraklarını İşgali: Gazzelilerin Su Hakkının İhlali”, Kamu Denetçiliği Kurumu Ombudsman Akademik, Gazze Özel Sayısı, Mayıs 2024



Kaynak: Ensonhaber