34,5680$% 0.23
36,2079€% -0.1
43,4958£% -0.18
2.983,46%0,73
2.688,61%0,64
9.367,77%3,72
Patronlar Dünyası’nın haberine göre; Gazete Oksijen’den İnan Özdemir’in yazısında, Shaquille O’Neal’ın geçen hafta yaptığı bir açıklama NBA dünyasında büyük yankı uyandırdı. Gelmiş geçmiş en büyük oyunculardan biri olarak kabul edilen Shaq, katıldığı bir programda reytinglerdeki düşüşü üçlük devrimine bağlayarak şunları söyledi: “Steph Curry ve arkadaşları oyunu karman çorman etti. Golden State’in o kadar üçlük atmasını vaktiyle umursamıyordum ama her takım iyi bir üçlük takımı olamaz. Neden herkes aynı stratejiye sahip ki? Bence bu durum oyunu sıkıcılaştırıyor.”
Shaq bu konuda yalnız değil; üçlük devrimi, basketbol camiasının en çok tartıştığı konulardan biri haline geldi. Ancak bu meseleyi sadece Curry ve Warriors üzerinden değerlendirmek ne kadar adil? Shaq, yorumcu koltuğuna oturduğundan beri eleştirilerini modern yıldızlar üzerinden yoğunlaştırdı. Onları küçümseyerek, “Şampiyonluk kazanana kadar benim için yok hükmündesiniz” diyor. Bu tavrı, Sergen Yalçın’ın yorumculuk kariyerine benzer bir üslup taşıyor. Ancak Shaq’ın modern taktikleri ele almaması, oyunda her şeyin mükemmel gittiği anlamına gelmez.
KENDİ ÇOCUKLARINI YİYEN DEVRİM
NBA’in bir süredir büyük bir devrimin ortasında olduğu açık. Bu devrim, birçok oyuncunun kariyerini etkiledi ve pek çok pivotun eskiyen oyun tarzlarıyla yüzleşmesine neden oldu. Dolayısıyla, basketbolun gittiği yeri tartışmak için doğru bir zamandayız. NBA’in yeni televizyon anlaşmasını nihayete erdirmesi de bu fırsatları değerlendirmek adına önemli bir gelişme. Lig yönetimi, 2035-2036 sezonuna kadar sürecek yeni anlaşma ile toplamda 76 milyar dolar kazanacak.
BOSTON FORMÜLÜ
Öncelikle verilere bakalım. 2010’ların başlarına kadar yavaş yavaş artış gösteren üçlük atışları, 2012-2013 sezonunun ardından önemli bir değişim yaşadı. 2013’te takımlar maç başına ortalama 20 üçlük atarken, 2017’de bu sayı 27’ye yükseldi. Ancak 2020’den 2024’e kadar olan dört sezon boyunca üçlük adedi 34-35’lerde sabit kaldı. Geçtiğimiz sezon ise Boston Celtics, o kadar farklı bir oyun tarzıyla şampiyonluğa ulaşmayı başardı ki, herkesin kafasında yeni sorular belirdi. Jayson Tatum, Jaylen Brown, Derrick White, Kristaps Porzingis, Jrue Holiday, ve Al Horford gibi yetenekli isimlere sahip Celtics, koç Joe Mazzulla yönetiminde, “Gelin, biraz daha üçlük deneyelim” diyerek rakiplerine gözdağı verdi.
Normal sezonu 64 galibiyet, 18 mağlubiyetle bitiren Celtics, play-off yolculuğunda sadece üç maç kaybetti ve ipi göğüsledi. Joe Mazzulla’nın ekibi, Dallas Mavericks’i finalde 4-1 ile geçerken büyük bir rahatlıkla oynadı. Normal sezonda maç başına 43 üçlük kullanan Celtics, finalde beş maçta toplam 207 üçlük denemesi yaparken, rakibi Mavericks ise bu seriyi toplam 152 üçlükle tamamladı. Yani, iki takım arasında maç başına ortalama 11 üçlük farkı vardı. Bu durum, diğer takımların da ders çıkarmasına neden oldu.
ÜÇLÜKLERİN ARDINDAKİ OYUNA BAKMAK GEREK
İlginç olan, Boston’ın o üçlükleri kullanma şekliydi. Yetenekli oyuncuları eşitlikçi bir oyun prensibiyle yan yana dizen Celtics, “Basketbolda demokrasi olmaz” sözünü de tarih sahnesinden silmiş oldu. 2024 Celtics, 2004 Detroit Pistons’tan sonra NBA’in gördüğü en eşitlikçi ekiplerden biriydi. 2004 Pistons, finalde Kobe Bryant ve Shaquille O’Neal’ın sürüklediği Los Angeles Lakers’ı 4-1 mağlup ederek finaller MVP’si olarak Chauncey Billups’ı seçtirmişti. Ancak o tarihi savunmayı Ben Wallace, Rasheed Wallace ve Tayshaun Prince olmadan kurmak mümkün müydü? Richard Hamilton’ın orta mesafe şut yeteneği olmasaydı, Billups bu kadar rahat hücum edebilir miydi? 2004 Pistons, “Süper yıldız olmadan kazanamazsınız” tezini tarihe gömmüştü. Takımın parçalarının bir araya gelerek oluşturduğu sinerji, bireysel yeteneklerin toplamından daha öndeydi. Boston Celtics de 2024’te bu formülü uyguladı. Evet, oyunlarının temelinde üçlük atışları vardı ancak bu, mükemmel savunma, harika top paylaşımı ve zekice planlanmış hücumlarla destekleniyordu. Celtics, “Sadece üçlük atan bir takım” olarak basit bir tanımlamayı asla hak etmiyordu. Onlar, rakiplerini hazırlıksız yakalayarak ve savunmaları tuzağa düşürerek etkili bir biçimde oynuyorlardı.
YILDIZLAR ESKİDİ, YENİLER UZAKTAN GELDİ
Günümüzde herkes, üçlük sayısını artırmaya çalışıyor. Bu durum, Shaquille O’Neal gibi birçok insanı rahatsız ediyor. Hatta bazıları, NBA reytinglerinin bu nedenle düştüğünü iddia ediyor. Bu konu oldukça önemli. NBA’in reytingleri bir süredir gerileme gösteriyor. Covid-19 sezonu ve sonraki yıl, birçok spor organizasyonu gibi NBA için de zorlu geçti. LeBron James, Stephen Curry ve Kevin Durant gibi yıldızların yaşlanması, ligin çekici yüzlerinin yerini genç oyunculara bırakması anlamına geliyor. Bu genç oyuncuların Nikola Jokic, Luka Doncic, Giannis Antetokounmpo, ve Joel Embiid gibi uluslararası yıldızlar arasından çıkması ise ABD seyircisini uzaklaştıran bir unsur haline geldi. Jokic ve Doncic gibi Balkan kökenli yıldızların pazarlamaya olan ilgisizliği, lig yönetimi için bir problem oluşturuyor.
SEYİRCİ SEZON BAŞI REHAVETİ YAŞIYOR
Bu sezona lig reytingleri açısından yavaş bir başlangıç yaptı. Ligin ilk iki haftasında, ESPN’de yayınlanan maçlarda geçen sezona göre yüzde 34 düşüş gözlemlendi. TNT maçlarında ise bu düşüş yaklaşık yüzde 14 civarlarında. Ancak NBA sezon içi turnuvasının (yeni adıyla NBA Kupası) ve Warriors, Lakers gibi reytingi yüksek takımların öne çıkmasıyla bu düşüşü telafi etmeleri mümkün görünüyor. Reytinglerin düşmesinin başka sebepleri de var. Şüphesiz ki, izleme alışkanlıklarının değişmesi dikkate alınmalı. Geleneksel televizyonlar, artık maç izlemenin tek yolu değil. Hem ABD’de hem de dünyada sanal servisler ve kaçak yayınlar gençlerin ilgisini çekiyor. Bu durum, televizyon programlarının ve dizilerin reyting düşüşünden nasıl etkilendiğini gösteriyor; basketbol da bu değişimden nasibini alıyor. Burada tek istisna NFL. Amerikan futbolu ile Amerikan halkı arasında öyle bir bağ var ki her yıl “Yılın En Çok İzlenen 100 Yayını” listesinde baştan sona NFL maçları yer alıyor.
“ABD’NİN EN ULUSLARARASI LİGİ”
NBA, kendisini “ABD’nin en uluslararası ligi” olarak konumlandırıyor ve dünya genelinde izleniyor. Ancak yine de izlenme oranları üzerine düşünmek şart. Lig yönetimi, bu sorunu yalnızca zamanın değişimi üzerinden değerlendirmemelidir. Oyundaki savunma-hücum dengesini göz önünde bulundurmalı ve “Transfer gazeteciliği” etrafında şekillenen NBA medya düzeni üzerine eleştirel bir bakış açısı geliştirmelidir. NBA konuşarak hayatını kazanan biri olarak bu tartışmalara baktığımda, hep “Yanlış yere odaklanıyoruz” demek istiyorum. Peki bunu söylesem de sesimi Shaquille O’Neal’a duyurabilir miyim? Shaq gibi bir devin yanı sıra, üç sayılık atışları “Tarihin en kötü icadı” olarak nitelendiren ünlü gazeteci Bob Ryan bile beni duymayabilir. Eğer duysa bile muhtemelen üç sayı çizgisinin olmadığı 1980 öncesini övecektir. Bob Ryan, 1970’lerden beri basketbolun içinde.
TARİHÎ DİRENÇ
ABA, 1967-1968 sezonunda üç sayı çizgisini hayata geçirdiğinde, NBA “Bu ne saçmalık?” diye bakmıştı. NBA, ABA kapandığında da aceleci davranmadı ve üç sayı çizgisini oyuna dahil etmek için 1979-1980 sezonuna kadar bekledi. Bob Ryan, tüm bu yılların tanığıydı. Bir zamanlar seyirciyi çekmek ve oyuna eğlence katmak için kullanılan üç sayı çizgisinin, günümüzde en büyük muhaliflerinden biri haline gelmesi dikkat çekici. “Acaba fazla mı ileri gitti?” diye soranlardan biri olarak, bu sorunun kesin bir cevabı yok. Ancak ben NBA’de esas tartışılması gereken konunun üç sayı devrimi olmadığına inanıyorum. Asıl mesele, hücumlara sunulan avantajlardır. Çünkü 1980’lerde Magic Johnson ve Larry Bird ile popülerleşen, 1990’larda Michael Jordan ile küresel krallığını ilan eden lig, 2000’lerin başında bir krize girmişti. Tempo ve skorlar düşmüş; pota altı mücadeleleri ligi sıkıştırmıştı. Lig yönetimi o dönemde basketbolu hızlandırmaya karar vermiş ve kuralları bu doğrultuda esnetmişti. Steve Nash’li Phoenix Suns ve Stephen Curry’li Golden State Warriors, bu değişimin sonuçlarıydı. Peki, günümüzde bu kadar güçlü bir araç olan üç sayılık atışları olan hücumculara eskisi kadar avantaj tanımaya gerek var mı? Savunmacılara daha fazla fiziksel müdahale şansı verilebilir mi? Daha fazla temas izni çıkarılabilir mi, daha az faul çalınabilir mi? Lig yönetiminin bu konuya kafa yorduğu açık. Geçen sezon All-Star arasından sonra maç yönetimleri tamamen değişti ve hakemler sertliğe ciddi şekilde izin vermeye başladılar. Normal sezonun son bölümünde yaşanan bu değişim de hem seyircilerden hem de basından olumlu karşılandı. Şimdi mesele, cesur olup o değişimi kalıcı hale getirmek.
2000’lerin başında reytinglerin düştüğünü gören ve Jordan sonrası popülaritesini korumakta zorlanan NBA, baraj kapaklarını açarak oyunun dengesini savunmadan hücuma doğru kaydırmıştı. Kobe Bryant’ın son yıllarında yeşeren Celtics-Lakers rekabetinin ardından LeBron, Durant ve Curry gibi fenomenler sahne aldı. Peki, 2010’ların ortasında Warriors-Cavaliers gibi tarihi bir rekabet bulan, 2016 NBA Finalleri’nde reyting rekorları kıran lig, yeniden baraj kapaklarını kapatacak mı? Dengeyi bu sefer hücumdan savunmaya doğru mu çevirecek? Özetle, esas mesele Curry ve arkadaşları değil. Asıl mesele, denge. Çözüm, ne 141-134’lük bir maçta ne de 69-67’lik bir maçta… Basketbol, hayattaki her şey gibi, dengeli olduğunda güzelleşir.
patronlardunyasi.com
Kaynak: Patronların Dünyası
Kerem Demirbay’ın Galatasaray’daki Durumu ve Gelecek Planları