34,4840$% 0.06
36,2334€% -0.36
43,5443£% -0.22
2.960,35%0,87
2.670,13%0,81
9.367,77%3,72
21 Kasım 2024 Perşembe
Ensonhaber.com’un haberine göre, evleri verimli ve sürdürülebilir bir şekilde ısıtmak, özellikle soğuk iklimlerde karşılaşılan büyük bir zorluktur. ABD’de bulunan Ulusal Yenilenebilir Enerji Laboratuvarı’ndaki (NREL) araştırmacılar, bu soruna umut verici bir çözüm sunmak amacıyla termokimyasal malzemeler (TCM’ler) üzerinde çalışmalar yapmaktadır.
Proje Üzerinde Çalışmalar Sürüyor
Bu projede, termokimyasal malzemelerin depoladığı enerjinin, özellikle nemli bölgelerde kapalı alanların etkili bir şekilde ısıtılmasında nasıl kullanılabileceği araştırılmaktadır.
Yeni Sistem Nasıl Çalışıyor?
Sektör temsilcileri ve Lawrence Berkeley Ulusal Laboratuvarı’ndan uzmanlarla iş birliği yapan bilim insanları, termokimyasal malzemeleri (TCM’ler) bir binanın HVAC (ısıtma, havalandırma ve iklimlendirme) sistemine entegre etmek için pratik bir konfigürasyon geliştirmiştir.
Tuz-Hidrat Yöntemi
Tuz-hidrat TCM’ler, bir bina için ısıtma sistemine yük esnekliği sağlamak adına umut verici adaylar olarak değerlendirilmektedir. Bu esneklik, ısıtma sisteminin elektrik gereksinimlerini azaltmanın yanı sıra, yükün daha ucuz ve/veya daha temiz enerji sağlanan zaman dilimlerine kaydırılmasına olanak tanır. TCM’ler, hidrasyon ve dehidrasyon reaksiyonları ile şarj edilip boşaltılmaktadır. Tuzun hidratlanması, binayı ısıtmak için gerekli ısıyı serbest bırakırken, TCM’yi dehidre etmek için günün ilerleyen saatlerinde ısı pompasından ek ısıya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu, reaktörün su buharı ile etkileşime girmesi gerektiği anlamına gelir. Su buharı, ortam havasından sağlanabilir, bu durumda TCM açık bir sistem olarak çalışır. Alternatif olarak, TCM kapalı bir sistemde, havası boşaltılmış izole bir odada yer alabilir; bu durumda su buharı, ayrı bir bölmeden buharlaşan sıvı sudan temin edilir. Açık sistemler daha basit bir yapıya sahip olsa da, kış aylarında bazı zorluklarla karşılaşılabilir. Su buharının genellikle az miktarda bulunması, iç mekan havasını kullanarak hidrasyon reaksiyonunu gerçekleştirmeyi zorlaştırabilir, çünkü soğuk dış hava sınırlı nem içermektedir ve bu durum binanın nem seviyesini rahatsız edici derecede düşürebilir.
“Evi Kurutmadan Isıtma Sağlayabiliyoruz”
NREL’in Gelişmiş Bina Ekipmanları Araştırma Grubu’nda Kıdemli Araştırma Mühendisi olan Jason Woods, bu konudaki yeni makalenin ortak yazarı olarak, “Reaktörü binaya entegre etme şeklimiz sayesinde, bunu evi kurutmadan yapabiliyoruz. Nemin nereden geldiğini düşünmek önemlidir, çünkü nasıl entegre edildiğine bağlı olarak performans önemli ölçüde etkilenebilir.” şeklinde açıklama yapmıştır.
TCM reaktörünün modellenmesinde araştırmacılar, iç mekan sıcaklığının 21 santigrat derece olduğunu varsaymışlardır. Bağıl nem, reaktörün performansını etkileyen en kritik faktör olarak öne çıkmaktadır.
Yüksek Performans Beklentisi
Woods, “Soğuk havada nem oranı oldukça düşüktür, bu nedenle iç mekanlardaki nem de azalır ve TCM reaksiyonunu gerçekleştirmek daha zor hale gelir.” ifadesinde bulunmuştur. Araştırmacılar, daha yüksek nem oranı ile Seattle’daki bir TCM reaktörünün daha iyi bir termal performansa ulaşacağını hesaplamışlardır. Araştırma, müstakil bir evi göz önünde bulundurmanın yanı sıra, teknolojinin küçük bir otelin lobisinde, orta büyüklükte bir ofis binasında ve hastane hasta odalarında ne kadar etkili olacağını da incelemiştir. Bir TCM sistemi için marjinal sermaye maliyeti, binanın büyüklüğü arttıkça azalma göstermekte ve seviyelendirilmiş depolama maliyetinin (LCOS) kilowatt-saat başına 10 sentten daha düşük olacağı tahmin edilmektedir.
Kaynak: Ensonhaber
Patronlar Dünyası’nın haberine göre, 1976 yılında İngiltere’nin Brighton şehrinde Dame Anita Roddick tarafından kurulan ikonik kozmetik markası The Body Shop, dünya genelinde ciddi bir krizle karşı karşıya kalmış durumda.
7 YILDA 4 KEZ EL DEĞİŞTİRDİ, ŞUBAT’TA İFLAS ETTİ
Marka, 2006 ile 2017 yılları arasında Fransız kozmetik devi L’Oréal’in bünyesinde faaliyet göstermiştir. Eylül 2017’de 800 milyon Sterlin karşılığında Brezilya merkezli Natura & Co’ya satılan The Body Shop, Kasım 2023’te bir kez daha el değiştirerek, beş Avrupa ülkesinde ofisi bulunan Alman yatırım şirketi Aurelius’a devredildi. 13 Şubat 2024’te Aurelius, The Body Shop’un İngiltere’deki işletmesinin yönetimini devralarak, zincirin İngiltere’deki 198 mağazasının yarısını kapatacağını ve genel merkezdeki personel sayısının %40 oranında azaltılacağını duyurdu. Şirket, Mart 2024’te Amerika Birleşik Devletleri’ndeki faaliyetlerini sona erdireceğini ve iflas koruması altında Kanada’da yeniden yapılandırma sürecine gireceğini bildirdi.
EYLÜL 2024’TE AURÊA GROUP TARAFINDAN ALINDI
Marka, Eylül 2024’te bir kez daha el değiştirerek Auréa Group tarafından satın alındı. Bu satın alma sonrasında, enkazı devralan Auréa Group, büyümeyi sağlamak amacıyla yeni CMO ve CFO atadığını açıkladı. İngiliz güzellik perakendecisinde Penny Brook (soldaki resimde) CMO olarak atanırken, Sally Dowling (sağdaki resimde) CFO/COO pozisyonuna getirildi.
KÜRESELDE YAŞANAN KRİZ TÜRKİYE’Yİ DE ETKİLEDİ
The Body Shop’un küresel ölçekte yaşadığı krizler ve istikrarsızlıklar, Türkiye operasyonlarını da olumsuz etkiledi. Marka, 2003 yılında Kuveytli AlShaya A.Ş. aracılığıyla Türkiye’deki ilk mağazalarını Metrocity ve Tepe Nautilus alışveriş merkezlerinde açmıştı.
ALSHAYA GRUP YIL SONUNDA TÜRKİYE DİSBRİTÖRLÜĞÜNDEN AYRILIYOR
Patronlar Dünyası’nın ulaştığı şirket yetkilileri, Victoria’s Secret Türkiye ve Starbucks Türkiye gibi markaların da distribütörü olan Kuveytli AlShaya Grubu’nun, yıl sonu itibariyle The Body Shop’un Türkiye operasyonunu sonlandıracağını doğruladı. The Body Shop’un Türkiye’de yeni bir distribütör ile anlaşarak faaliyetlerine devam edebileceği belirtilse de, bu konuda henüz net bir bilgi bulunmadığı ifade edildi. Ayrıca, yıl sonunda Türkiye’den çekileceği yönündeki iddiaların sosyal medyada yayımlanmasının ardından birçok kullanıcı, elindeki stokları eritmek adına kampanyalar düzenleyen The Body Shop’tan son alışverişlerini yaptıklarını duyurdu.
Kaynak: Patronların Dünyası
Ensonhaber.com’un haberine göre; İçişleri Komisyonu Başkanı Süleyman Soylu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekillerinin muhtarlara yeşil pasaport verilmesi konusundaki sorularına yanıt verdi. Soylu, bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli bir noktaya değindi.
Süleyman Soylu, yeşil pasaport verilmesinin Türkiye’ye ayrılan miktarın belirli bir sınırı olduğunu belirtti. Bu sınırı aştığınız takdirde Türkiye’nin, yeşil pasaport konusunda ciddi sorunlarla karşılaşabileceğini vurguladı. Bu durum, hem muhtarlar hem de genel anlamda Türkiye için önemli sonuçlar doğurabilir.
Bu açıklama, muhtarların uluslararası seyahatlerinde daha fazla kolaylık sağlama amacı taşırken, aynı zamanda Türkiye’nin pasaport politikalarının da gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.
Kaynak: Ensonhaber
Patronlar Dünyası’nın haberine göre; Bakan Kacır, 10. Sürdürülebilir Gıda Zirvesi’nin açılışında, insanlık tarihinin her döneminde sürdürülebilir gıdaya erişimin, medeniyetlerin inşasında ve gelişiminde kritik bir rol oynadığını belirtti. Aynı zamanda, sürdürülemez üretim yöntemlerinin uygarlıkların çöküşüne neden olabileceğine dikkat çekti. “KAYNAKLAR SINIRSIZ DEĞİLDİR”
Kacır, bu durumun, “kaynakların sınırsız olmadığı” gerçeğini önemli bir ders olarak bizlere bıraktığını vurgulayarak, “Gıda arzı ve güvenliği konusunun, geçmişte olduğu gibi bugün de ülkelerin gündeminde kritik bir yer tuttuğuna şahit oluyoruz.” ifadesini kullandı. İklim krizleri, salgınlar, küresel göçler ve bölgesel savaşların, gelişmişlik düzeyine bakılmaksızın tüm ülkeler için tarım ve gıdayı ikamesi mümkün olmayan sektörler haline getirdiğini belirten Kacır, “Biz de tarım ve gıda sanayi politikalarımızı bu anlayışla şekillendiriyor, sektörün gereksinimlerine uygun güncellemeleri hayata geçiriyoruz. Uzun vadeli bu adımlarla tarım ve sanayi sektörlerimiz arasındaki bağları güçlendiriyoruz. Çiftçilerimiz, girişimcilerimiz ve emekçilerimiz için ülkemizin yüksek tarım potansiyelini ekonomik değere dönüştürme çabası içindeyiz.” dedi.
Sağlanan çok yönlü desteklerle gıda güvenliği alanında önemli bir rol üstlenen gıda sanayisinin, ülkenin kalkınma yolculuğunda en önde gelen sektörlerden biri olmasını sağladıklarını belirten Kacır, şu ifadeleri kullandı: “2002’den bu güne kadar gıda ürünleri imalatına yönelik 8 bin 589 yatırıma teşvik belgesi düzenledik. Bu yatırımlar sayesinde 708 milyar lira yatırımın ve 252 bin nitelikli istihdamın önünü açtık. Gıda sanayimizin üretimini çevreci, sürdürülebilir ve altyapısı tamamlanmış yatırım alanlarında gerçekleştiriyoruz. Şu an 11’i ‘gıda ihtisas organize sanayi bölgesi’ olmak üzere toplam 203 organize sanayi bölgemizde (OSB) girişimcilerimiz gıda ürünleri imalatını sürdürüyor. Bu işletmeler 187 bin kişiye istihdam sağlıyor. Gıda sanayimiz yalnızca iç talebi karşılamakla kalmıyor, aynı zamanda son yıllarda ihracatta kaydedilen başarılar ile de öne çıkıyor. Geçtiğimiz yıl 18,9 milyar dolar ihracat gerçekleştiren sektörümüzün, önümüzdeki dönemde yeni başarı hikayeleri yazacağına inanıyorum.”
Kacır, “Milli Teknoloji Hamlesi vizyonumuz doğrultusunda, gıda sektöründe AR-GE odaklı üretimi önceliklendirerek sektörümüzün yenilikçi ve rekabetçi üretim altyapısını adım adım daha ileriye taşımayı hedefliyoruz.” dedi. Gıda sektörünün teknoloji ve inovasyon odaklı dönüşümüne öncülük eden 61 AR-GE merkezine ve teknoparklar bünyesinde bulunan 174 teknoloji girişimine destek sağladıklarını aktaran Kacır, “Türkiye’nin tarım ve gıda sektöründe ihtisaslaşmış ilk teknoparkı olan Mersin Agropark’ı kurduk. Gıda ve tarım teknolojilerinde ülkemizden daha fazla sayıda teknoloji girişiminin filizlenmesini arzu ediyoruz.” şeklinde konuştu.
Kacır, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) destekli en büyük gıda AR-GE ve inovasyon projesi olan Gıda Sanayisinin Bölgesel Rekabet Edebilirliğinin Artırılması için Araştırma ve Yenilik Tesislerinin Kurulması (INNOFOOD) kapsamında gıda ve içecek sektöründe yer alan tüm paydaşları kapsayacak, iletişim ağı ve kümelenme platformu olan Türkiye Gıda İnovasyon Platformu’nu (TÜGİP) kurduklarını belirtti. Ayrıca, “Gıda İnovasyon Merkezimizi, gıda ve içecek sektörünün çözüm ortağı olarak Gebze’de TÜBİTAK MAM yerleşkesinde faaliyete geçirdik. Gaziantep’te pilot ölçekli fıstık üretim tesisi, Şanlıurfa ve Giresun’da gıda test ve analiz laboratuvarlarını bu proje kapsamında devreye aldık. Kalkınma Ajanslarımız aracılığıyla gıda sektörüne yönelik yürütülen 773 projeye 2,6 milyar lira destek sağlayarak gıda tedarikimizin sürdürülebilirliğini güçlendirdik.”
Kacır, “Anadoludakiler” projesi ile topraklarımızın bereketini, mutfak kültürümüzün birikimini ve çeşitliliğini hak ettiği değere ulaştıracaklarını ifade ederek, “Yerel Kalkınma Hamlesi Teşvik Programı” ile gelecek nesillerin yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya erişimini sağlayacak projeleri destekleyeceğiz. Yerel değerler ve yöresel ürünlerin, üretildikleri bölgelerle özdeşleşerek o yerin simgesi haline gelmesini hedefliyoruz. 1658 tescilli coğrafi işaretli ürünle büyük bir hazineye sahibiz. Önümüzdeki dönemdeki önceliklerimiz arasında, Avrupa Birliği’nde tescillenen coğrafi işaretli ürünlerimizin, ülkemiz üreticileri ve sanayicileri için daha yüksek katma değer oluşturmasını sağlamak yer alıyor. Bunun için kalite zincirini uçtan uca takip edeceğimiz bir mekanizmayı birlikte kurmalıyız.”
Kacır, bugün insan tüketimi için üretilen gıdanın beşte birinin israf edildiğini ve dünyada her 9 kişiden birinin halen açlıkla mücadele ettiğini belirterek, “Yapılan araştırmalar gıda kaybı ve israfının toplam maliyetinin küresel ekonomi için 1 trilyon dolara ulaştığını ortaya koyuyor. Bu adaletsiz tabloyu değiştirmek adına seferberlik ruhuyla hareket ederek ‘Gıdada Sıfır Kayıp’ hedefimiz doğrultusunda gerek ülkemiz sınırları içinde gerekse de uluslararası arenada inisiyatif almaya devam edeceğiz.” dedi.
Kacır, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasında öncü bir rol üstlenen gıda sektörünün, yenilikçiliği destekleyen ve gıda israfını önlemeye yönelik her adımını gelecek dönemde de desteklemeyi sürdüreceklerini vurgulayarak, “Gıda sanayi girdileri olan gıda katkı maddeleri, yardımcı maddeler ve ambalajda yerli üretim kapasitemizi artırmak, dışa bağımlılığı azaltmak, tedarik zincirinde lisanslı depoculuğu desteklemek, hedef odaklı tarım ve gıda AR-GE yenilik programları oluşturmak, tarım ve gıda sektöründe geleceğin gıdalarına geçiş sürecine katkı sağlamak ve yenilikçi gıda ürünlerinin geliştirilmesine yönelik AR-GE çalışmalarında bulunmak üzere endüstriyel ölçekte prototipleme amaçlı ortak kullanıma açık ÜR-GE merkezlerinin oluşturulmasını tetikleyecek araştırma altyapıları kurmak için çalışmalara devam etmeliyiz.”
“GIDADA SIFIR ATIK, SIFIR İSRAF”
Gıda zayiatlarının azaltılması, birincil üretimde oluşan kayıpların minimize edilmesi, üretim kapasitesinin kullanılmamasına bağlı kayıpların azaltılması ve depolama ile lojistik aşamalarındaki kayıpların önlenmesi amacıyla ‘gıdada sıfır atık, sıfır israf’ hedefiyle çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Kaynak: Patronların Dünyası
İHA Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, İstanbul’da Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası (TÜGİS) tarafından düzenlenen 10. Sürdürülebilir Gıda Zirvesi’ne katıldı. Zirve kapsamında bir konuşma gerçekleştiren Bakan Kacır, insanlık tarihinin her döneminde sürdürülebilir gıdaya erişimin, medeniyetlerin gelişiminde ve büyümesinde kritik bir rol oynadığını, aynı zamanda sürdürülemeyen üretim yöntemlerinin uygarlıkların çöküşüne neden olabileceğini vurguladı.
“Gıda Sanayimizin Kalkınmada Başat Sektörler Arasında Yer Almasını Sağlıyoruz”
Bakan Kacır, kaynakların sınırsız olmadığı gerçeğinin insanlığa önemli bir ders sunduğunu ifade ederek, “Gıda arzı ve güvenliği konusunun geçmişte olduğu gibi bugün de ülkelerin gündeminde önemli bir yer tuttuğuna şahit oluyoruz. İklim krizleri, pandemi, küresel göç ve bölgesel savaşlar; gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun tüm ülkeler için tarım ve gıdayı ikamesi mümkün olmayan sektörler haline getiriyor. Biz de tarım ve gıda sanayi politikalarımızı buna göre şekillendiriyor, sektörün ihtiyaç duyduğu güncellemelere sahip, planlı uygulamaları yürürlüğe alıyoruz. Attığımız uzun soluklu adımlarla tarım ve sanayi sektörlerimiz arasında bağları güçlendiriyoruz. Çiftçilerimiz, müteşebbislerimiz ve emekçilerimiz için ülkemizin yüksek tarım potansiyelinin ekonomik değere dönüşmesini temin ediyoruz.
Sağladığımız çok yönlü desteklerle, gıda güvenliği hususunda önemli rol üstlenen gıda sanayimizin ülkemizin kalkınma yolculuğunda başat sektörler arasında yer almasını sağlıyoruz. İşte bu anlayışla, 2002 yılından bugüne kadar gıda ürünleri imalatına yönelik 8 bin 589 yatırıma teşvik belgesi düzenledik. 708 milyar lira sabit yatırımın ve 252 bin nitelikli istihdamın önünü açtık. Gıda sanayimizin üretimini; çevreci, sürdürülebilir ve altyapısı tamamlanmış yatırım sahalarında gerçekleştirmesi için attığımız adımların neticesinde; 11’i ‘gıda ihtisas organize sanayi bölgesi’ olmak üzere toplam 203 organize sanayi bölgemizde müteşebbislerimiz gıda ürünleri imalatı gerçekleştiriyor. OSB’lerimizde faaliyet gösteren bu işletmeler 187 bin kişiye istihdam sağlıyor. Gelinen noktada, gıda sanayimizin yalnızca iç talebi karşılamakla kalmadığını aynı zamanda son yıllarda ihracatta kaydedilen gurur tablosunda da büyük pay sahibi olduğunu memnuniyetle ifade etmek isterim.”
“Gıda ve Tarım Teknolojilerinde Ülkemizden Daha Fazla Sayıda Teknoloji Girişiminin Filizlenmesini Arzu Ediyoruz”
Geçtiğimiz yıl 18,9 milyar dolar ihracata ulaşan sektörün, önümüzdeki dönemde de yeni başarı hikayeleri yazacağına inancının tam olduğunu belirten Bakan Kacır, “Milli Teknoloji Hamlesi vizyonumuz doğrultusunda, gıda sektöründe Ar-Ge odaklı üretimi önceliklendirerek sektörümüzün yenilikçi ve rekabetçi üretim altyapısını adım adım daha da ileriye taşımak öncelikli hedeflerimiz arasında yer alıyor.
Gıda sektörümüzün teknoloji ve inovasyon odaklı dönüşümüne öncülük eden 61 Ar-Ge merkezine ve teknoparklarımız bünyesinde bulunan 174 teknoloji girişimine destek sunuyoruz. Türkiye’nin tarım ve gıda sektöründe ihtisaslaşmış ilk teknoparkı Mersin Agropark’ı kurduk. Gıda ve tarım teknolojilerinde ülkemizden daha fazla sayıda teknoloji girişiminin filizlenmesini arzu ediyoruz. Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) destekli en büyük gıda Ar-Ge ve inovasyon projesi; Gıda Sanayisinin Bölgesel Rekabet Edebilirliğin Artırılabilmesi için Araştırma ve Yenilik Tesislerinin Kurulması (INNOFOOD) ile gıda ve içecek sektöründe yer alan tüm paydaşları kapsayacak, iletişim ağı ve kümelenme platformu Türkiye Gıda İnovasyon Platformu’nu (TÜGİP) kurduk. Gıda İnovasyon Merkezi’mizi, gıda ve içecek sektörünün çözüm ortağı olarak Gebze’de TÜBİTAK MAM yerleşkesi bünyesinde faaliyete geçirdik. Gıda sanayinde öncü ve proje paydaşı olan Gaziantep ilimizde pilot ölçekli fıstık üretim tesisini, Şanlıurfa ve Giresun’da ise gıda test ve analiz laboratuvarlarını devreye aldık.
Kalkınma Ajanslarımız eliyle gıda sektörüne yönelik yürütülen 773 projeye 2,6 milyar lira destek sağlayarak gıda tedarikimizin sürdürülebilirliğini güçlendirdik. Coğrafyamızın önemli değerlerini gün yüzüne çıkaran ‘Anadolu’dakiler’ projemizle de derinlerde saklı hazinemizi hem ülkemiz hem de dünya ile buluşturuyoruz. Topraklarımızın bereketini, mutfak kültürümüzün birikimini, çeşitliliğini ve zenginliğini hak ettiği değere ulaştırıyoruz.”
“Yerel Değerlerimizin ve Yöresel Ürünlerimizin, Üretildikleri Bölgenin Simgesi Olmasını Hedefliyoruz”
Sosyal fayda, süreklilik ve sürdürülebilirliği esas aldıkları projelerle; tarım ve gıda sektörlerinin, üreticisinin önünü açtıklarını belirten Bakan Kacır, “Yakın dönemde detaylarını kamuoyu ile paylaşacağımız Yerel Kalkınma Hamlesi Teşvik Programı ile de gelecek nesillerin yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya erişimini sağlayacak, yerel tarımsal ürünlerimizi değer zincirinde katma değeri yüksek gıda sanayi yatırımlarına dönüştürecek ve refaha katkı sunacak projeleri destekleyeceğiz. Yerel değerlerimiz ve yöresel ürünlerimizin, üretildikleri bölge ve şehirle özdeşleşerek o yerin simgesi haline gelmesini hedefliyoruz. Bin 658 tescilli coğrafi işaretli ürünle büyük bir hazineye sahibiz. Önümüzdeki dönemdeki önceliklerimizden biri de özellikle Avrupa Birliği nezdinde de tescillenen coğrafi işaretli ürünlerimizin, ülkemiz üreticileri ve sanayicileri için daha yüksek katma değer oluşturmasını sağlamaktır. Bunun için kalite zincirini uçtan uca takip edeceğimiz bir mekanizma kurmalıyız.
Diğer yandan; gıdada israfın önüne geçmeyi, ülkemizin küresel gıda değer zincirindeki rolünü perçinleyecek ve öz yeterliliğimizi güçlendirecek adımlar atmak kadar hayati ve önemli görüyoruz. Bugün insan tüketimi için üretilen gıdanın beşte biri israf edilirken diğer yandan dünyada her 9 kişiden biri açlıkla mücadele ediyor. Yapılan araştırmalar gıda kaybı ve israfının toplam maliyetinin küresel ekonomi için 1 trilyon dolara ulaştığını ortaya koyuyor. Bu adaletsiz tabloyu değiştirmek adına seferberlik ruhuyla hareket ederek ‘Gıdada Sıfır Kayıp’ hedefimiz doğrultusunda gerek ülkemiz sınırları içinde gerekse de uluslararası arenada inisiyatif alıyoruz.”
“Gıdada Sıfır Atık, Sıfır İstaf Hedefiyle Gayretlerimizi Sürdürmeliyiz”
Açlık tehlikesiyle karşı karşıya olan mazlum coğrafyalarda yaşayan milyonlarca insanın da gıdaya ve suya erişimi için örnek kalkınma ve insani yardım projeleri yürüttüklerini kaydeden Bakan Kacır, son olarak şu ifadeleri kullandı: “Kaynak: İhlas Haber Ajansı (İHA)
Kaynak: Ensonhaber“